1881 yılında Selanik’te Koca Kasım Mahallesi, Islahhane Caddesi’ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Selanik ilkokul hocalarından Ahmet Efendi’nin oğlu Ali Rıza Bey; annesi kökü Türkiye’de kalan bir Türkmen boyundan olan, Sarıgüllü Hacı Sofu Ailesi’nden Feyzullah Efendi’nin kızı Zübeyde Hanım’dır.
Zübeyde Hanım, onu dünyaya getirdiği zaman 20 yaşındadır. Baba Ali Rıza Efendi, o sıralarda gümrük memurluğu yapmakta iken daha sonra bu görevinden ayrılacak, kereste tüccarlığı yapacaktır. Kısa bir süre için tuz tüccarlığı da yapan Ali Rıza Bey 47 yaşında iken genç yaşta ölür. Eşi Zübeyde Hanım’a Ali
Rıza Bey’den, iki mecidiye (40 kuruş) aylık ve 7 yaşında bir erkek çocuğu ile kardeşi Makbule kalmıştır. Büyük bir fedakarlıkla çocuklarını yetiştiren, örnek Türk kadını Zübeyde Hanım, oğlunun başarılarını gördükten sonra 14 Ocak 1923’te İzmir’de, 66 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Babası Ali Rıza Bey, o okul çağına geldiğinde ticaretteki girişimleri iyi gitmediğinden gümrükte çalışmaya devam etmiştir. O dönemde annesi onu önce mahalle mektebine, sonra çağdaş yöntemlerle öğretim yapan Şemsi Efendi Mektebi’ne yazdırdı. Babasının ölümü üzerine bu okuldan ayrılmak zorunda kaldı (1888).
Annesiyle birlikte Selanik’in önde gelen ailelerinden birinin çiftliğinde subaşılık yapan dayısı Hüseyin Ağa’nın yanına yerleştiler. Zübeyde Hanım, oğlunun eğitiminden yoksun kaldığını görünce, bunu önlemek için onu Selanik’te oturan büyükannesiyle, teyzesinin yanına gönderdi. Burada önce Selanik Mülkiye İdadisi’ne (ortaokul) yazıldı, sonra annesinin istememesine karşın Selanik Askeri Rüştiyesi’ne girdi (1893). Bu okulda matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal"i ilave etti. 1895 yılında Selanik Askeri Rüştiyesi’ni üstün başarılarla tamamladı ve aynı yıl Manastır Askeri İdadisi’ne girdi. Bu yatılı okuldaki derslerinde, özellikle matematik derslerinde başarılı oluyor, ancak Fransızca derslerinde istediği başarıyı elde edemiyordu. Bu durumu gidermek için okul tatilinde Selanik’te College des Freres de Salle’in özel derslerini izleyerek Fransızcasını ilerletti. 1898’de Manastır Askeri İdadisi’ni bitirdi.
13 Nisan 1899 yılında İstanbul’a geldi ve Mekteb-i Harbiye’ye 1283 apolet numarası ile yazıldı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu, Harp Akademisi’ne devam etti. 11 Ocak 1905’te kurmay yüzbaşı rütbesiyle ve okul onsekizincisi olarak akademi’yi tamamladığında 24 yaşındaydı.
1905 yılında Harp Akademisi’ni bitirdikten sonra, Şam’daki 5. Ordu 30. Süvari Alayı’nda staj için görevlendirildi. Burada Suriye’nin çeşitli yörelerini dolaşarak imparatorluğun bazı kötü koşullarını yakından görme imkanı buldu. Suriye’deki Dürzilerin ayaklanmalarını bastırma harekatında görev aldı.
Şam’daki bazı arkadaşlarıyla birlikte “Vatan ve Hürriyet” adında bir cemiyet kurdu. Cemiyetin Makedonya’da daha etkin olacağını düşündüğünden, bir arkadaşının izin tezkeresini sağlayarak, kimliğini saklayıp Selanik’e gitti. Burada dört ay hava değişimi alarak, Cemiyet’in bir şubesini açtı.
Cemiyet daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde eridi. Bir süre sonra topçu stajı için tekrar Şam’a gitti. 20 Haziran 1907’de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu, Manastır’a III. Ordu’ya atandı ve bu tarihte 26 yaşındaydı.
Eski takvime göre 31 Mart Olayı diye adlandırılan ve İttihat ve Terakki oluşumuna karşı yapılan ayaklanmayı bastırmak üzere görevlendirilen ve 19 Nisan 1909’da İstanbul’a giren Hareket Ordusu’nda Kurmay Başkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa’ya gönderildi. Picardie Manevraları’na katıldı ve burada Osmanlı Ordusunu temsil eden 3 kişiden biri oldu. 1911 yılında İstanbul’da Genelkurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı.
1911 yılında İtalyanların Trablusgarp’a hücumuyla başlayan savaşta, bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911’de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşı’nı kazandı. 6 Mart 1912’de Derne Komutanlığı’na getirildi. Ekim 1912’de Balkan Savaşı başlayınca Gelibolu ve Bolayır’daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne’nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü.
1913 yılında Sofya Ataşemiliterliği’ne atandığında 32 yaşındaydı. Bu görevde iken 1 Mart 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ataşemiliterlik görevi Ocak 1915’te sona erdi.Çanakkale Geçilmez!
Bu sırada 1. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı ve o, ilk olarak 19. Tümen’i kurmak üzere Tekirdağ’da görevlendirildi (2 Şubat 1915). Burada gerekli hazırlıkları tamamlayarak 19. Fırka’yı, Tekirdağ’dan Eceabat’a, oradan da Bigalı’ya geçirdi. 18 Mart 1915 günü İngiliz ve Fransız Donanmaları Çanakkale Boğazı’nı geçme girişiminde bulundu. Ancak ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı. Çanakkale Boğazı’nı geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası’na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915’te Arıburnu’na çıkan düşman kuvvetlerini, onun komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı’nda durdurdu. Bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. Böylece, onun komutasındaki 19. Tümen Çanakkale’de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletleri’ne "Çanakkale geçilmez!" dedirtti.
Anafartalar Grubu Komutanı olarak 9 - 10 Ağustos’ta Anafartalar Zaferi’ni kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos’te Kireçtepe, 21 Ağustos’ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşları’nda yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Askerlerine verdiği "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir.
27 Ocak 1916’da Edirne’de 16. Kolordu Komutanlığı’na getirildi ve tam bir ay sonra Diyarbakır’da yeni kurulacak Kolordu Komutanlığı’na atandı. Görevine giderken 1 Nisan 1916’da tümgeneral oldu ve bu tarihte 35 yaşındaydı. Burada Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis’in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep’teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917’de İstanbul’a geldi. Veliaht Vahidettin Efendi’yle Almanya’ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyahatten sonra hastalandı. Viyana ve
Karlsbad’a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918’de Halep’e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918’de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’na getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelip Harbiye Nezareti’nde (bakanlığında) göreve başladı.
19 Mayıs 1919 Samsun
Mondros Mütarekesi’nden sonra İtilaf Devletleri’nin Osmanlı İmparatorluğu’nu işgale başlamaları üzerine; 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. 22 Haziran 1919’da Amasya’da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını" ilan edip Sivas Kongresi’ni toplantıya çağırdı.
23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi’ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919’da Ankara’da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Meclis ve Hükümet Başkanlığı’na Mustafa Kemal seçildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı.
Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması’nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşan I. Dünya Savaşı’nın galip devletlerine karşı önce Kuva-yi Milliye ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı. Onun komutanlığındaki Türk ordusunun
Kurtuluş Savaşında elde ettiği zaferler şunlardır:
Sakarya Zaferi’nden sonra 19 Eylül 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi ona Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması’yla paramparça edilen, Türkler’e 5 - 6 il Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu
23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclis’in Türk Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922’de hilafet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu’yla yönetim bağları koparıldı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet idaresi kabul edildi ve o oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet’in ilk hükümeti kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." ve "Yurtta barış, cihanda barış." temelleri üzerinde yükselmeye başladı.
1927, 1931, 1935 yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi, onu yeniden cumhurbaşkanlığına seçti. Sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye’yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını, komutanlarını ağırladı. 15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu (söylevini), 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku’nu okudu.
Özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923’te İzmir’de Latife Hanım’la evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok severdi. Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı. Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı. 1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kıskardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumları’na pay ayırdı.
Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, Rumeli türkülerine, güreşe aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan zevk alırdı. Sakarya adlı atıyla köpeği Fox’a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği’ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı. Fransızca ve Almanca biliyordu. 10 Kasım 1938 saat 9.05’te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 21 Kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgahı olan Ankara Etnografya Müzesi’nde toprağa verildi. Anıtkabir yapıldıktan sonra, naaşı görkemli bir törenle 10 Kasım 1953 günü ebedi istirahatgahına defnedildi.