6 Ekim sabahı erkenden başlayan uzun yolculuğumuz önce şömine başında güzel ve lezzetli bir kahvaltı, ardından da zorlu yürüyüş ile devam etti.
Bulgaristan sınırında dere boyunca yaptığımız yürüyüş sırasında bizi en çok düşündüren buralardan geçmiş olan mültecilerin yaşadıkları zorluklar oldu (etrafa atılmış çocuk bezleri, bisküvi paketleri, içecek kutuları vs. bu güzargahtan geçmiş olduklarının kanıtıydı) Yürüyüşümüzün ardından jeeplere binip kamp alanımıza geldik ancak hava karardığından etrafımızı keşfetme imkanımız olmadı.
Çadırlarımıza yerleşip kamp ateşi etrafında keyifli uzun bir gece geçirdik. Sabah uyandığımızda bizi bekleyen manzara doyumsuzdu.
Sabahın sakinliğinde dikkatle çadırlarımızı toplayıp kahvaltımızı yapacağımız İğneada'ya yola çıktık. Lagunadaki sazlıklarda yapacağımız kano gezintisi için enerji toplamamız gerekiyordu. Sonbaharın bu son sıcak ve güneşli günlerinde biraz da havanın keyfini çıkarıp, bölgenin lezzetli balıklarıyla karnımızı doyurduktan sonra Mega kent İstanbul'a doğru yola çıktık.